Dönemimizin önde gelen üstün fikirlerinin arasında ilk sırada şu fikir bulunuyor: öğretim ve eğitimin kesin sonucu insanları iyileştirmek ve hatta eşit kılmaktır. Tekrar oluna oluna bu iddia nihayet demokrasinin en sarsılmaz inancı olmuştur. Bir zamanlar kilisenin dogmalarına dokunmak ne kadar tehlikeli idiyse, bugün bu iki inanca dokunmak da bir o kadar tehlikelidir.
Bir çok meşhur filozof ve bu arada Herbert Spencer, öğretimin insanı ne daha ahlaklı, ne de daha mutlu yaptığını ve insanın güdülerini, kalıtsal ihtiraslarını değiştirmediğini, kötü bir yön verilmesi durumunda eğitimin faydalı olmaktan çok tehlikeli olduğunu göstermiştir…
Bu eğitim usulü çocuklara, içinde doğduğu çevreden soğumak ve bu hallerden bir an önce sıyrılıp kaçmak gibi çok tehlikeli düşünceler ilham ediyor. İşçi artık işçi, köylü artık köylü kalmak istemiyor ve burjuva çocukları gibi devlet kapısında maaşlı memurluklardan başka bir şey aramıyor. Okul, gençleri hayatlarını kazanmaya hazırlayacağı yerde, onları başarıya ulaşmak için, en ufak bir gayrete gerek olmayan devlet memurluklarına hazırlıyor. Toplumsal tabakaların aşağısında kaderinden hoşnutsuz, her zaman isyana hazır proleter kitlelerini ortaya çıkarıyor. Bu tabakanın yukarısında ise avare, aynı zamanda şüpheci, saf, koruyucu devlet hakkında derin bir itimadı olan, bununla beraber onu aralıksız taşlayan, kendi hatalarını hükümete yükleyen ve onu suçlayan, hükümetin müdahalesi olmadan hiç bir şey yapma kabiliyeti bulunmayan burjuvazimiz vardır.
Pratikte hiçbir işe yaramayan bilgiler kazanmak, insanı isyankar yapan en uygun araçtır.
Böyle bir akımın önünü almak için zamanın geçmiş olduğuna şüphe yoktur. Milletlerin son akıl hocası (educatrice) olan deneyim bize hatalarımızı gösterecektir. Berbat kitaplarımızın, sınav tarzlarımızın yerine, gençliği bugün bomboş olan tarlalara, atölyelere sevk edecek tarzda mesleki eğitime tabi tutmanın gereğini yalnız tecrübe ispat edecektir.
Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi, 2016, Yason Yayınları, s. 75-76.

Bir yanıt yazın